www.Tuerkeipage.de

KONU SAYFALARI:     FETHULLAH GUELEN         AKP ERDOGAN       IRAK FELLUCA       
 
Olayların Arkasından        Impressum       
  

Türkiyenin en entellektül islam alimlerinden Ihsan Atasoy ne cihadcıların sloganıyla ilgili ne demişti: bu resimdeki yazı onun ifadesi!





Bilmek isterdik bu paralell denen yapı nasıl olurda Koskoca devletin yanında devlet olur?

Kimdir bu devlet içinde devlet? Hiç devletin içinde devlet olabilirmi?
Her memurun görevi ve kuralları belli! nasıl olur kanun dışı hareket eder?
isterdik Medeni devletler yanında olsun türkiye.
Basın hürriyeti olan, insan saygısı olan, Güven, dürüstlük olan bir Ülke.


horizontal rule

Hüseyin Gülerce: Başbakan Hizmet'e iftira atıyor


Hüseyin Gülerce

Rüzgârımızı kesme Allah’ım…
Günlerdir, “yangın büyük” diye feryat ediyorum. “Bu yangını söndürmek lazım, üzerine
benzinle değil su ile gidilmeli.” diyorum.
Artık takatim kesildi. Çünkü Hizmet hareketine, Muhterem Hocaefendi’ye çok ağır
ithamlar, hakaretler yapılıyor. Benim ateşi söndürme adına bir maşrapa ile su taşımamı,
ortamı yumuşatma çabalarımı bile fitneye malzeme yapmaya kalktılar. Benim bu dünyada,
dünya hayatında kazandığım bir şeref varsa; Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin
beni dost saymasıdır. Bu bana yeter.
Evet, feryatlarım bir netice vermiyor. Rüyalardaki gibi kâbus yaşıyorum. Sesimi, ters
rüzgârlar alıp götürüyor. Hüsnüzanlar yerini suizanlara bırakmaya başladı. İmtihanın
büyüğü bu olsa gerek. Vefanın, sadakatin, kardeşliğin imtihanı bellerimizi büküyor. 45
yıllık dine hizmet hayatımda, ben böyle bir yük yüklenmedim. Hiç sarsılmadım.
Üniversitede iki defa 25 metreden sıkılan kurşunlardan biri başımın 10 santimetre yanından,
diğeri 30 santimetre üzerinden geçti. O günden beri ölümden hiç korkmadım. Ama
milletimizin içine düştüğü bu dertten korkuyorum. Yılın ilk yazısında, imtihanlardan duaya
sığınacağım.
“Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan
cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular,
öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile ‘Allah’ın vaat ettiği
yardım ne zaman yetişecek?’ diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı
yakındır.” (Bakara Sûresi ayet 214, Suat Yıldırım)
“(Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım)
sabredecek misiniz? Rabb’in her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkân 20, Diyanet Vakfı)
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi
sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah,
doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötülükleri
yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm
veriyorlar!” (Ankebut 2-3-4, Diyanet İşleri Başkanlığı)
“Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah’ın sizin
üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi
birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam
kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece
açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmrân 103, Suat Yıldırım)
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.
Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet
edendir.” (Hucurat, 12, Diyanet İşleri Başkanlığı)
“Onlardan sonra gelenler derler ki: ‘Rabb’imiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi
bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma!’ Rabb’imiz! Sen çok şefkatli, çok
merhametlisin!” (Haşr 10, Elmalılı)
“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp
zaafa düşersiniz, rüzgârınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam manasıyla sabredin. Çünkü Allah
sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46, Suat Yıldırım)
Rüzgârımızı kesme Allah’ım. Bu millet dualı millet, şer görüneni hayırlara çevir
Allah’ım…
2014-01-01

horizontal rule



Aşiret intikamı, Bir kahramanın başına gelenler!!!

 

'Savcı Öz'ün kız kardeşini de işten çıkardılar' ....

CHP Genel Başkanı Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Başsavcı Vekilliği'nden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'ne atanan Zekeriya Öz hakkında yeni bir iddiayı gündeme getirdi

'Savcı Öz'ün kız kardeşini de işten çıkardılar' iddiası
03 Şubat 2014 - 15:11
Yazı Boyutu:

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması isteğiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk operasyonundan sorumlu Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün görev yeri değiştirildikten sonra kardeşi Meryem Öz’ün de işten çıkartıldığı iddiaları mevcuttur”:



horizontal rule



Ne kadar benzeme var! alman Nazileride Amerikalılara baş düşman!!

Ülkücülerden "kahrolsun faşizm" sloganı


Türkiye'de uzun yıllar sol gruplar tarafından kullanılan "Kahrolsun Faşizm" sloganı, Ülkü Ocakları'nın ABD Başkanı Georg Bush'u hedef alan afişlerine de yansıdı.
Ülkü Ocakları'nın Başkent'te bazı sokakları süsleyen afişinde; Adolf Hitler'le ABD Başkanı Bush'un resimleri yan yana yer aldı. Afişlerde "Kahrohsun Faşizm" sloganının yanı sıra "Müslümanlar Küfre Karşı Tek Yumruk" ifadeleri de dikkat çekti.
Ülkü Ocakları'nın daha önce de baş örtüsüyle ilgili "kamusal alan" tartışmaları sırasında hazırladığı "Ne kamusal alanı ulan. Allah her yerde var" afişi yankı uyandırmıştı

 

 

Okunması gereken Siteler:

 Mehmet Altan          http://www.ikincicumhuriyet.org/

MEHMET ALTAN

Ekonomideki dar boğaz:

Çok köklü yapısal ve siyasi reformlar Türk Lirası son bir yıl içerisinde dolar ve euro karşısında neredeyse dörtte bir oranında değer kaybetti…Uzun zamandır döviz ihaleleri ile Türk Lirası’nın döviz karşısında değer yitirmesinin önüne geçemeyen Merkez Bankası, en etkili araçlarından biri olan faizi kullandı ve faizleri iki katından da fazla artırarak, yüzde 10’un üzerine çekti.

Yüksek faizlerle yatırımcıların cezbedilmesi ve Türk Lirası’ndaki değer kaybının durdurulmasını amaçlayan Merkez Bankası, bu adımla Arjantin ve Brezilya’dan sonra Türkiye’yi faiz liginde üçüncü sıraya taşımış oldu.

Normalde, merkez bankalarının faiz oranlarını yarım puanlık bir dilimde değiştirmesi beklenir. Uzun bir süre harekete geçmeyen Merkez Bankası’nın bu denli yüksek bir faiz artırımı yapması ise elbette az rastlanan bir durum.

Commerzbank’ın baş iktisatçısı Jörg Kraemer de bu noktaya dikkat çekiyor:“Bu tür sert önlemler Türkiye’deki durumun çok ciddi olduğunu gözler önüne seriyor.
Türk hükümeti, yüksek dış borç yükünü görmezden geldi ve Merkez Bankası’na çok düşük seviyedeki faizlerin yükseltilmemesi talimatı verdi.

Türk Lirası’nın giderek değer kaybetmesi ve başka çare kalmaması üzerine Merkez Bankası gösterge faiz oranını yükseltti.

Yani, Merkez Bankası’nın zorlanarak aldığı bir karar oldu bu.”xxx
Türkiye’nin yanı sıra Hindistan, Arjantin, Endonezya ve Güney Afrika gibi eşik ülkeleri de benzer sorunlarla boğuşuyor. [06 Şubat 2014 Perşembe] [ tamamı ]

 

Siyaset canavarlaşınca:

Bu adamın sucu halka hizmet etmekmiş galiba?

Elinden malını mülkünü aldılar, annesinin evine göz diktiler

Koza Holding Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek'in annesi Melek İpek, kayyum kararına böyle tepki gösterdi: "Ben Sütçü İmam'ın torunuyum. Allah'tankorkan hiç kimseden korkmaz."

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebiyle Koza İpek Holding ve bünyesindeki şirketlere Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğince kayyum atanması kararına tepkiler sürüyor.

Koza Holding Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek'in annesi Melek İpekkayyum kararına tepki gösterdi. Anne İpek şunları söyledi;

DÜNYA İŞLERİ ÜZÜLMEYE DEĞMEZ

"Hepimize geçmiş olsun. Aslında pek gelmeyi düşünmüyordum. Bizim kanalda Erkan'ın çok üzüldüğünü duydum. Bu dünya işleri için üzülmeye değmez. Lütfen hiçbiriniz üzülmeyin. Biz de dürüst olmamızın huzurunu yaşayalım hep beraber. Yapılan hiçbir şey yok siz de biliyorsunuz. Ben bunu binlerce defa söyledim. Olmayan suç bulunmaz. Benim oğlumun zerre kadar suçu yok. Bin kere aradılar bir şey bulamadılar hep temiz geldi bizim kâğıtlarımız. Onun için zerre kadar üzülmüyorum. Esef ediyorum.

AKP nin kanayan Yarası URLA:

Bu olayları hepimizin değerlendirmesi gerek!

İzmir İl Genel Meclisi Başkanı Serdar Değirmenci, 1. Derece sit alanına yapılan ve Başbakan’a ait olduğu ileri sürülen villalarla ilgili belgeleri açıkladı.

Bu yüz karası gösteriyor AKP 'de de menfaat, manevi degerlerin  üstünde!

horizontal rule

Geriye bir bakınca.......

Gazeteler 6.2.2014

"Yeni yargı paketiyle artık yolsuzluk yapanın malvarlığına el konulamayacak"

Bugün görünüyor söylenin tam tersi!

Adalet Bakanlığı’nın 22 maddelik yeni yargı paketi Meclis’e gönderildi. Yasada mal varlığına el konulması neredeyse imkansız hale getirildi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 22 maddelik yeni yargı paketinin TBMM’ye gönderildiğini açıkladı. Tasarıya göre Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılıyor, uzun tutukluluk süresi 5 yıla iniyor,

horizontal rule

söz

sta

     Yandas Gazeteler kamu oyunu saptırıyor, bakalım nereye kadar?

Kendini hırs ve egoistlik idolojisine kaptırmış bir insanlardan türkiyeye bir fayda gelmez. Ben yıllarca adaleti savunmuş birisiydim, bu sistemi bu şekilde tanımak bana çok acı geldi.

Birçok gazete ve TV-kanallarının yanında, Star ı, Sabah gazetesinin Akşamın vd. devletin demokrasisini

savunması, istismarların kaynagı, oluyor. Acaba millet ne kadar bigane kalir. Türkiyenin bu sorumsuz adamlardan muhakkak kurtulması gerek. Yoksa Türkiyeyi çok musibetler bekliyor.

Alen Mankurt

horizontal rule

 

DİK YAZI 06.02.2014
Emre USLU

PARALLEL DEVLET

1) Reza Zarrap’ın bakanlara rüşvet verdiği bilgisi MİT tarafından sekiz ay önce bildirilmiş. Hatta hükümet medyası manşet atmış. Ama 17 Aralık operasyonundan kimsenin haberi yok diye 6000 polis ve yüzlerce savcıyı sürdü. Soru net: MİT Zarrap ile ilgili rapor verdi mi, vermedi mi? Verdiyse neden işlem yapmadın? Vermediyse bu nasıl MİT?

Cevap: Paralel devlet.


2)
İran’ın 100 milyar dolarlık karaparasını aklattığın, bu kadar paradan hazineye bir kuruş vergi ödenmediği, yerine yüzde 5’lik “humus” alındığı iddia ediliyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


3)
Bakan Zafer Çağlayan’ın kolundaki 700 bin TL’lik rüşvet olduğu iddia edilen saat hakkında ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


4)
Rüşvet aldıkları iddiasıyla bakanların hakkında fezleke hazırlandı. “En büyük hırsız milli iradeyi çalan hırsızdır” diye nutuk atıyorsun ama bakanlarının fezlekesini milli iradenin temsilcisi Meclis’ten kaçırıyorsun. Bu nasıl iş?

Cevap: Paralel devlet.


5)
Bakanlara ve çocuklarına bavul bavul giden paralar, Halkbank Genel Müdürü’nün evinde çıkan kutu kutu “yeşiller” hakkında ne düşünüyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


6)
Çocuklarının kurduğu TÜRGEV’e sadece bir hesaptan 100 milyon dolar aktarılmış, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


7)
Ümraniye Belediyesi halk için yapılan sosyal tesisleri çocuklarının vakfı TÜRGEV’e devretmiş. Çocukların orada okul açmış öğrenci başına 15 bin TL alıyor. Halkın malını çocuklarına devredip okul açtırma konusunda ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


8)
İmar planları değiştirip çocuklarına rant sağladığın, hatta rant için kanun çıkarttığın söyleniyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


9)
Belediye meclislerini bypass etmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı devreye koyup riskli alanlar diyerek, rantlı alanlar ürettiğin ortaya çıkıyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


10)
Dünürün üstüne kayıtlı villalar ve çılgın tapular ortaya çıkıyor. 55 trilyonluk arasa hakkında ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


11)
Devletin parası ve devletin istihbarat servislerinin eliyle El Kaide’ye silah gönderdiğin iddia ediliyor. Bunu yakalan savcılar, polisler, komutanlar, jandarmalara düşman askeri muamelesi yapıyorsun. Bu konuda ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


12)
Büyük abi” Latif Topbaş’ın mozaikleri kaldırtıp BİM’e depo yapılması için Kültür Bakanı devreye giriyor. 2000 yıllık tarihe “çanak çömlek” muamelesi yapılıyor. Mozaikler kazıtılıyor. Üstelik buna Kültür Bakanı aracılık ediyor. Ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


13)
Sit alanları değiştirilip villalar yapılıyor. Değişiklik raporları için hocalara rüşvet verildiği, valilerin sürüldüğü, polislerin süründürüldüğü söyleniyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


14)
İşadamlarına salma salıp 630 milyon dolar topladığın iddia ediliyor. Topladığın paralar karşılığında işadamlarına ihaleler ayarladığın, bununla da yetinmeyip işadamlarının vergilerini sildirdiğin, o havuza para koyan üç işadamının 700 milyon TL’lik vergi cezasını sildirdiğin iddia ediliyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


15)
Muhalefetin haberlerinin altyazı olarak geçmesine bile tahammül edemediğin, ta Fas’tan gecenin bir yarısı televizyon yöneticisini arayıp haberi altyazısıyla birlikte kaldırttığın, medyaya baskı uygulayıp sansür yaptığın ortaya çıkıyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


16)
Bakanının akrabalarının rüşvet alırken görüntüleri ortaya çıkıyor. Üstelik jammer kullanarak suçlarını örtmeye çalıştıkları görünüyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


17)
Yüz yılın hocası diye ödül verdiğin hocanın rüşvet için fetva verdiği söyleniyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


18)
Haksız menfaat temini suçlamasıyla tutuklanan bakan çocuklarının iddianamesini bitiren savcı görevden alınıyor. Bitmiş iddianameyi çöpe atıp yeni iddianame yazmaya hazırlanan yeni savcının “haksız menfaat temini”nden ceza aldığı ortaya çıkıyor, ne diyorsun?

Cevap: Paralel devlet.


19)
Rüşvet ve yolsuzlukları örtmek için, “paralel devlet” diye diye, taraftarlarının kalbini, milletin aklını, devletin sistemini paralize ettin?

Cevap: Alo Fatih, bu yazıya müdahale et.


dremreuslu@gmail.com
twitter/emreuslu

 

iftira Makinası:

sabah

horizontal rule

 

Türkiyede militarizmi yıkan adam!

Ahmet Altan dan güzel bir degerlendirme:

www.gazetem.net

Dinciler, demokratlar ve cinayetler...

Dini severim.

Dindarları da severim.

Dincilerden pek hazetmem.

Din, insanlara dürüstlüğü, hakkından fazla istememeyi, tevazuu, güçsüzü savunmayı, paylaşmayı, güvenilir olmayı öğretir.

Dindar, kendisini yaratana sevgiyle bağlıdır, dürüsttür, hile-i şeriye ile ne Allah’ı ne kulları kandırmaya kalkışır, mütevazıdır, hoşgörülüdür, yardımseverdir, cesurdur, kararlıdır, güvenilirdir, hakkından fazlasını istemez, kul hakkına göz dikmez, kul hakkını yedirmez, komşusu açken tok yatmaktan ar eder.

Dinciler ise kendi dinlerini başkalarına üstünlük sağlamak için kullanır, din üstünden dünyevi ikballer sağlamaktan kaçınmaz, kendi cemaatinden başkasının hakkına aldırmaz, kul kulu ezdiğinde başını başka yere çevirmekten gocunmaz, dinin sevecen yüzünü değil korkutucu yüzünü ortaya çıkartır.

Eminim bu konuyu benden daha iyi bilenler benim söylediklerimin çok daha doğrusunu, çok daha güzel söyleyecektir.

Ama dindar ile dinci arasındaki farkı az çok hepimiz biliyoruz.

Dindarların en saygıdeğerlerini de dincilerin en yüzsüzlerini de gördük bu topraklarda.

Ne yazık ki biz bu konuyu enine boyuna tartışmayı hiç başaramadık bugüne kadar.

Çünkü, kendi siyasi iktidarını sürdürebilmek için hayali bir irtica tehlikesi yaratan ordunun müdahalesi yüzünden haksızlığa uğrayan, giyimine kuşamına, yaşama biçimine karışılan dindarların hakkını savunmak, dindar dinci ayrımını vurgulamaktan daha önemliydi.

Ordunun son zamanlarda siyasetten bir nebze de olsa çekilip kendi asli işine dönmesi, gerçek sorunların ortaya çıkmasına da yardımcı oldu.

Türkiye’de bir irtica sorunu olduğuna hiç inanmadım, bugün de inanmıyorum ama bir “dinci” sorunumuz olduğu kesin.

Dinin lafını özünden daha çok severmiş gibi görünen dinciler, Avrupa Birliği’ne yaklaştıkça savruklaşan AK Parti’nin içinden, sağından, solundan başlarını çıkarıyorlar.

“Avrupa Birliği’ne girince Müslümanlığımız eksilecek mi” diyenler bile çıkıyor.

Avrupa Birliği, her bireyin inancına özgürce sahip çıkmasını, inancına göre yaşayabilmesini, inancından ötürü hiçbir baskı görmemesini sağlayabilecek en güçlü kurum.

Öyleyse, kendi inançlarını, ibadetlerini, yaşama tarzlarını güvence altına alacak bir oluşumdan neden rahatsızlar?

Sanırım bunun bir tek nedeni var.

Onlar, Avrupa Birliği sayesinde ordunun siyasetten çıkarılacağını ve ordunun otoriter gücünü kendi ellerine geçireceklerini, bütün topluma kendi inançlarını ve düşüncelerini devletin gücünü kullanarak kabul ettireceklerini sandılar.

Bunun böyle olamayacağını anladıkça da huzursuzlanıyorlar.

Plajlardaki mayolu kadınlara fahişe demeye, elele tutuşan gençleri korkutmaya, havaalanlarındaki çıplak kadın resimlerini kapatmaya uğraşıyorlar.

Türban giyen kadınlarımızı aşağılayan generallerimizi gördük, şimdi de mayo giyen kadınlarımızı aşağılamak istiyen dincilerimiz ortaya çıkıyor.

Demokratların generallerden de dincilerden de farkı burada zaten, onlar bu ülkede yaşayan herkesin yaşama biçimini, istediği gibi yaşama özgürlüğünü savunuyorlar.

Birilerinin insanlarımıza nasıl giyinmeleri, nasıl yaşamaları gerektiğini söyleme cüretini kendinde bulmasına karşı çıkıyorlar.

Türbanı, mayoyu değil, onları giyen insanların istedikleri gibi giyinme hakkını, yaşama biçimini seçme özgürlüğünü destekliyorlar.

Bu ülkede insanlar istedikleri gibi yaşayacaklar.

Dinlerine çok önem verdiklerini söyleyen politikacılarımız, yazarlarımız, çizerlerimiz İslami değerlere sahip çıkmak istiyorsa, bunu onlara sağlayacak kadın giyiminden daha önemli konular var.

Bugün bu ülkede dine vurgu yapmayı pek seven bir parti bulunuyor iktidarda.

Bir de insanları öldürmüş, haraç almış, çocuklarımıza uyuşturucu satmış, devletin içinden kendine destek bulmuş bir Susurluk Çetesi duruyor ortada.

Hadi, dininizin gereklerine uymak, kul hakkını savunmak, güçsüzü ezdirmemek için harekete geçin, ortaya çıkartın bu çeteyi, devletin içinden temizleyin köklerini.

Böyle yaparsanız, eminim, Avrupa Birliği’ne üye olduğumuzda “Müslümanlığınızın eksilmesinden” korkmanıza gerek kalmaz, dinin özüne, felsefesine uygun davranmış olursunuz.

Ama din adına sadece kadınların giyimine, gençlerin elele tutuşmasına takılır kalır, ilan panolarıyla uğraşır ama katilerin, hırsızların, soyguncuların yaptıklarını umursamazsanız...

Allah katındaki değeriniz ne olacağını elbet de bilemem ama...

Kul katında pek bir değerinizin olmayacağını size rahatlıkla söyleyebilirim.

4 Ekim 2004, Pazartesi   

  Etyen Mahcupyan

Kemalizmle milleti dolandirma!

Dizi filmlerde herhangi bir meslek erbabından ‘karakteri bozuk’ bir tipleme yapıldığında, söz konusu meslek örgütünün alınarak kendisini aklayan demeçler vermesi nihayet Türkiye’de de gülünç bulunmaya başlandı. Bu demeçlerin en belirgin tarafı, kurumun ve o kuruma üye insanların neredeyse ezeli ve ebedi bir saflık içinde sunulmaları. Sanki bu kurum toplumun zaaflarından etkilenmeyen, kendi ilkeleri sayesinde ‘pir u pak’ kalan, bir ahlak odağı. Söz konusu tavır sadece ahlaki bir kaygıyı ifade etmiyor... Aksi halde her meslek grubunun kendisine ille de Atatürk tarafından söylenmiş bir şablon cümle bulma ihtiyacı nasıl açıklanabilir? Açıktır ki bu şablon cümlelerin, o meslek grubunun prestijini ve manevi ağırlığını artırdığı düşünülmekte; böylece söyleyenlerin kendilerini idealize etmelerine neden olmakta... Ne var ki bu idealizasyonun düzeyi yükseldikçe ve hele kendilerini karalayan toplum içi ‘mihraklara’ yöneldikçe, söylemin gülünçleşme ihtimali de artmakta.

Meslek gruplarının bu epeyce patetik davranışı yadırganan bir durum değil... Çünkü bu ülkede tüm resmi söylem, yeri geldiğinde tekrarlanan bir dizi şablondan oluşuyor. Tüm bayramlarda aynı sözleri duyuyoruz, Anıt Kabirde aynı laflar döndürülüp döndürülüp tekrar yazılıyor, büyüklerimizin milletin/vatanın/ülkenin/devletin bütünlüğü konusunda tavizsiz hassasiyetleri nedense ancak hep aynı cümlelerle ifade edilebiliyor. Sanki toplum zaman zaman belirli hapları almak durumunda olan bir hastaymış da, uzman konumundaki elit zümrenin bu şablonları yinelemesi gerekiyormuş gibi... Sanki toplum bu basmakalıp lafları bir süre duymazsa, şirazeden çıkacakmış gibi...

Oysa durumun tam aksi yönde olduğunu gayet iyi biliyoruz. Gerçekte toplumun sağlık açısından pek de sorunlu olduğu söylenemez. Belki aynı sözleri bunca zamandır duyuyor olmaya niçin itiraz etmediği sorulabilir; ama bu durumun içten içe gayet mizahi bir dille yorumlandığını görünce dert etmeyebiliriz. Ancak aynı iyimserliği bu şablonları kullananlar için söylememiz o kadar kolay gözükmüyor. Düşünün yıllarca belirli bir görevde kalıyorsunuz ve toplumdaki tüm değişime karşın, siz hep aynı cümleleri; üstelik sizden önceki görevlilerin de söyledikleri biçimiyle birer hikmetmiş gibi tekrarlıyorsunuz. Birlik bütünlük veya millilik kavramlarının bu biçimde şablonlaşmasının, doğal olarak içeriksizleşmelerine neden olduğunu bile farketmeden...

Diğer taraftan bu şablonların bir ‘koruma’ işlevi de bulunuyor: Kendisini tehdit altında hisseden her kurum, aynen dizilerde uygunsuz bir imaj yüklenilen meslek örgütü gibi, hemen birkaç şablonun ardına gizlenerek tehditleri savuşturmaya çalışıyor... Bugünlerde de kurumumuz “bir süredir sistemli ve kararlı bir şekilde sürdürülmekte olan karalamaların hedefi haline getirilmiştir” veya kurumumuzun “nitelik ve vasfını içlerine sindiremeyenlerin yıpratma amaçlı faaliyetleri ibretle izlenmektedir” türünden şablonlar hayli revaçta. Bu şablonlar kendini devletin parçası olarak algılayan veya devlete yanaşmak isteyen sivil toplum kuruluşları için de gayet kullanışlı: Örneğin geçenlerde AKUT “devletimizi, Cumhuriyetimizi, Atamızı, ulusal birliğimizi ve Cumhuriyetimizin üzerine kurulu olduğu değerleri hedef alan” tavırlardan rahatsız olduğunu belirtmiş ve devleti “yaşanan süreci” takip altına almaya çağırmıştı...

Bu söylemin toplum nezdinde artık hiçbir ağırlığının olmadığı, aksine tebessümle karşılandığı açık. Ama ilginç bir işlevi de var: Kurumların ve onları kuşatan bakışın sağlıksızlığına ilişkin kanaati yaygınlaştırdıkça, biz onlara nasıl bir tıbbi müdahalede bulunabiliriz sorusunu gündeme getiriyor.

14 Kasım 2004, Pazar 

yukari